Prenses

Prenses Nagina, şövalyesinin pelerinin içinde halkın onun için attığı güllerden korunuyordu. Şövalye çelik zırhının içinde, prensesi için güvenilir bir alan oluşturmaya çalışıyordu. Halkın sevinç çığlıkları ve kahkahaları tüm meydanı doldurmuştu.

Prensesin gök mavisi saten kumaştan yapılmış elbisesi göz alıcıydı. Üzerine yerleştirilmiş kıymetli mücevherler, güneşin altında parlıyor ve elbisenin dalgalanan bir deniz gibi gözükmesini sağlıyordu. Prensesin saçı, dağınık bir topuz yapılmıştı. Kül rengi saçları yumuşak ve hafif gözüküyordu. Başındaki safir taç ona asalet veriyordu.

Cildi ay ışığı kadar parlak ve pürüzsüzdü. Su kadar durgun ve bir ceylan kadar narin gözüken prenses, şu anda ülkedeki en değerli şeylerden biriydi.

Uzun zamandır gerçek bir prenses görmemiş olan halk, ona seslenmeye çalışıyor ve onun gözleriyle görünmenin onurunu tatmak istiyorlardı.

Prenses, şövalyesinin kolu hafifçe tuttu. Ona doğru eğilen şövalyenin kulağına fısıldadı. "Gerçek savaş az sonra başlayacak. Korkuyorum, Ebert."

Ebert'ın yüzü zırhının maskesiyle kaplanmıştı, bu yüzden yaptığı yüz ifadesi dışarıdan gözükmüyordu. Ancak eğer dışarıdakiler onun yüz ifadesini görebilselerdi, içerdiği şefkat ve anlayış karşısında şoka uğrayabilirlerdi. Ne kadar sevgi dolu gözler!

"Prensesim, korkmayın. Ben hayatta olduğum sürece kimse, hiçbir şekilde size zarar veremez. Bir gün yanınızda olamayacağım bir zaman gelirse de mutlaka sizi koruyacak birini geride bırakmış olacağım."

Prenses'in göz bebekleri bunları duyunca titredi. "Yalvarırım, Ebert. Böyle şeyler söyleme! Senin olmadığın bir dünyada tek başıma yaşamaya gücüm yok. Beni yalnız bırakamazsın."

Ebert, prensesinin sözleri karşısında içinde çiçeklerin açtığını hissetti. Ancak bir yandan da kan ağlıyordu. Umalım da o gün asla gelmesin.




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

GİS Anatomisi

Oyun Tavsiyesi - Undertale

Kitap Tavsiyesi - Kızıl Veba