Stepmother 12. Bölüm


 I’m Only a Stepmother, but My Daughter is Just so Cute!




12. Bölüm



Abigail yavaşça bıçağı masaya bıraktığında bir takırtı oldu. Sakince başını yükselttiğinde Sabelian'ın kayıtsız bakışlarıyla karşılaştı. Gözlerini kaçırıp uzağa bakmadı. Bunun yerine, çenesini kaldırdı ve kendine güvenen ses tonuyla cevap verdi, “Evet. Bu gerçekten oldu.”

“Bunu yapmak için bir sebep var mıydı?”


“Blanche'ı yeterince beslemiyordu.” Sabelian hemen cevap vermedi; ifadesini hiç değiştirmeden duygusuz gözlerle Abigail'e bakmaya devam etti. Sabelian'ın bu tarafıyla yüzleşmek sırtında sayısız ürperti geçmesine neden oldu.


Fakat Abigail kılını bile kıpırdatmadı. Sabelian'a göre, bu kaza bir haberdi. Bu noktaya kadar, Bayan Jeremie'nin eğitim yöntemlerinden kaynaklanan herhangi bir komplikasyon veya sorun olmamıştı. Ne bir hizmetçi bir uyarı getirmiş ne de Blanche'ın kendisi en ufak bir şikayet kelimesine cüret etmişti. “Bunu Blanche'ın iyi için yaptığını duydum.”


“Ne, açlıktan ölmesi mi?”  Abigail kıs kıs gülmeye başladı. Kıs kıs gülmekte inanılmaz derecede iyiydi. “Bu tarz bir davranış biçimi bir çocuk için çok acımasız. Bayan Jeremie, Blanche'ın haklarına saygı duymuyor, sadece öğünler değil pek çok yönden de.”


“Örneğin?”


“Blanche için elbise seçerlerken bir kere bile onun fikrini sormadı.” Bu Sabelian'a mali program yaparken Abigail'in aylık bütçesinin raporunu bulduğu zamanı hatırlattı. Bu sürpriz değildi. Abigail tamamen savurgan bir kadındı. Neredeyse her gün daha fazla para talep ederdi, sürekli bütçesinin ne kadar az olduğu hakkındaki şikayetlerini dinlemekten kulakları ağrımıştı. Ve parasını harcadığı şeyler...


Bu sefer hariç, şişkin tüm bütçesini Blanche için elbise almaya harcıyordu. Bunun gibi bir kadın... can atarak Blanche için para harcıyordu. Sabelian konuşurken parmağıyla masaya vurmaya başladı. “Bayan Jeremie bana Blanche'ın henüz kendi kararlarını verebilme olgunluğundan yoksun olduğunu söylemişti.”


“Köpek ve kedilerin bile kendi arzu ve istekleri vardır. Dahası, Blanche bir insan.”


Ne kadar ilgi çekici. Sabelian masaya vurmayı kesti. “O zaman sırada ne olmasını istersiniz? En azından Bayan Jeremie yerine yeni birini almamız gerekecek.”


“Blanche’a saygılı davrandığı sürece kim olduğunun bir önemi olmayacak.” Onun bu cevabı tamamen Sabelian'ın beklentilerinin dışındaydı. Çünkü Sabelian daima Abigail'in bunu Bayan Jeremie'i kötü göstermek için yaptığını farz etmişti. Bayan Jeremie'nin sadece önceki kraliçenin iç halkasında olduğu değil ayrıca Dük Stork'un kuzeni olup on yıldır kuşağın dadılığını yaptığı dikkate alındığında, böyle bir kişinin sadece Abigail'in gözüne batabileceğine dair azıcık kuşkuları vardı. Haddizatında, Sabelian tüm bunları Abigail'in Bayan Jeremie'nin pozisyonunu kıskandığı için görevi devralmak niyetiyle yaptığını varsayıyordu. Elbette, bunların hiçbirini yüzünde göstermedi. “Ya ben Stork ailesinden birisini alırsam?”


“Bu benim için önemli değil,” Abigail yüreğinde tuttuğu sıkıntısını saklamakla uğraşmayarak açıkça cevapladı. “Tabii ki, Blanche'ın öğünlerini kontrol etmeyi denemedikleri sürece.”


Öğünler. Ne kadar ilginç bir şart. Ayrıca beklenmedik. Sabelian, Abigail'in kafasının içinden neler geçtiğini hayal etmeye bile başlayamadı. “Öyle görünüyor ki, öğünler senin için çok önemli, Abigail.” Abigail çekildi. Ne kadar büyüleci bir ifade. Sabelian fark etmemiş gibi devam etti. “Anladım. Bayan Jeremie'i şu anki dadılık görevinden alıyorum. Onun yerine, ancak...”


Sözcüklerin anlık bir sessizliğe dönüşmesine izin verdi. Her zaman olduğu gibi, devam etmeden önce gözünü kırpmadan Abigail'e bakan soğuk mavi gözlerin ne düşündüğünü çözmek imkansızdı. “... sen olmalısın, düşündüğüm buydu.”


“...Ben?”


“Evet. Blanche'ın annesi olduğun için hiçbir problem olmamalı.”


Abigail biraz şaşkın görünüyordu. Aslında, çok şaşkın görünüyordu. “Bu... Blanche bundan hoşlanmayacaktır.”


“Prenses Blanche'ı sevmiyor musun?”


 "Yok hayır!" 


“O zaman şimdiden itibaren lütfen bu görevi sorumluluğun olarak kabul et.” Çok fazla tereddüt ettikten sonra, Abigail sonunda rızasıyla başıyla onayladı. Sabelian dudaklarını bir mendille sildi ve ayağa kalkmadan önce soluna yerleştirdi. “İşimiz burada bitmiştir. O zaman müsaadenle.”


Sabelian yemek odasında bir ritim bile kaçırmadan yürüdü. Millard, onun daim sadık gölgesi, “Bu konudan emin misiniz, Majesteleri?”


“Ne?”


“Kraliçeyi prensesin bu kadar yakınına koymak. Tehlikeli olmayacak mı?”


Sabelian, Millard'a kaşları kaldırmakla eş değer olan kayıtsız bakışlar fırlattı. Sonra uzaklara baktı ve onun dediklerini düşünüyormuş gibi gözüktü. Sonunda cevap verdiğinde sesinde duygudan bir iz yoktu, “Onun bu kadar aptal olmayacağına inanıyorum. Blanche için daha fazla muhafız atayacağım, endişelenmek için hiçbir sebep kalmamıştır.”


“Böyle olsa bile,  Prenses Blanche'ı onun bakımına koymanın uygun olduğunu düşünmüyorum. Neden böyle bir karar verdiniz?”


“Kendim görmek istedim.” Bu merak kelimeleri duygudan uzak bir ses tonuyla çıkmıştı. Aynı şekilde, Sabelian'ın ifadesine de aynı serinkanlı ilgisizlik yansımıştı. “Onun gerçekten değiştiğini mi yoksa bunların hepsinin onun planladığı ayrıntılı bir oyun mu olduğunu görmek istiyorum. Yakında görebilmeliyim zaten.”


Eğer bunların hepsi gerçekten bir oyunculuksa, Abigail'in dış görünüşünü Blanche'ın karşısında her gün koruyabilmesine olanak yoktu. Bazen maskesinin kayacağı kaçınılmazdı. Artısı, tüm zaman boyunca Blanche'ın etrafında Sabelian'ın adamları olacaktı. Eğer Abigail bir şey yapmaya kalkışırsa ya da davranışlarında en ufak bir tutarsızlık gösterirse hemen Sabelian'a rapor edeceklerdi. Sabelian sakin bir şekilde konuştuktan sonra bakışlarını yardımcısına çevirdi.


Millard, diğer bir yandan, yüzünde garip bir ifade belirmişti. “Majesteleri, olabilir mi...” Millard tereddüt etti, aklındaki soruyu nasıl sesli sorabileceğinden emin değildi. Dikkatlice sormadan önce bir süre daha duraksadı, “Kraliçeye aşık mı oldunuz?”


“Aşk?” Sabelian duygularındaki hafif değişimle tekrar etti. Bir anda etraflarındaki hava birkaç derece düştü. Sabelian'ın sesi dondurucu soğuğu birlikte taşıyordu, gözleri sadece baktığınızda bile uyuşmanızı sağlayacak korkunç derecede soğuktu. Tam o anda, damarlarında akan buz onun etini ve kanını ele geçirmişti, tamamen sıcaklıktan veya duygudan uzak birine dönüştürmüştü. “Bu çiftler arasında gerekli bir şey mi?”


Sabelian'a göre, bir çift birbirleriyle sadece değiş tokuş yapan bir şeydi. Aşk? Aşk olmadan bile, biri evlenebilir, birlikte uyuyabilir ve çocuk yapabilirlerdi. Böyle bir şey anlamsız havailikten daha fazlası değildi. Ahmaklık. Sabelian'ın gözleri karardı, gölgeler dondurucu boşluğun derinliklerine gizlendi. Millard'ı konuyu daha fazla tırtıklamaması için uyarıyor gibiydi.


Millard söyleyeceği daha çok şey varmış gibi gözüküyordu fakat kelimelerin boğazına takılıp ilerleyemediğini keşfetti. Acı bir biçimde sadece onları geri yutabildi. Sabelian aralarındaki bu konuşmada hiç yer almamış gibi yürümeye devam etti. Millard yumruklarını sıktı ve sessizce efendisini takip etti. Koridorda sadece ayak seslerinin sesi yankı yaptı.


***


Masanın diğer taraftaki sandalye boştu. Sessizce yerime oturdum, ben gelmeden önce özenle düzenlenmiş gümüş takımlarla oynama dürtümü zorla bastırdım. Söz verilen zamana hala on dakika vardı. Arghh, çok gerginim!!! Huzursuz beklentiden dolayı su içmeyi durdurduğum an saate bakma isteğimi bastıramadım. Sanırım bu beşinci bardağımdı. Fakat beni suçlayabilir miydiniz?Bugün, Blanche'ı ağırlayacağım ilk gün olarak belirlenmişti! Dün gece heyecanımdan dolayı uyuyamamıştım bile!!! “Clara, yüzüm nasıl görünüyor?”


“Her zamanki gibi güzelsiniz.”

Teşekkürler. Korkunç veya onun gibi bir şey görünmüyorum değil mi?”


“Görünüyorsunuz, ama sorun değil.” Hayır, bu kesinlikle bir sorun! Kaşığımı yukarı kaldırdım,  çılgınca kaşığın arkasındaki yansımamı belli belirsizce gördüm. Ughh, bu hiç iyi değil...! Sinirlerim gergin olduğu için normalden daha korkunç görünüyordum. Kaygının, tehditkâr mizacıma karşı doğal olarak yapabileceği bir şey yoktu. Hadi, mutlu şeyleri düşün... mutlu görün, mutlu görün....!  


Parmağımla ağzımın kenarını zorla gülümsemek için çekince sadece daha fazla feci gözüktüm. Ahh, belki de sadece bir maske giymeliydim. Ya da yüzümü saklayacak bir duvak?  Derin bir nefes almaktan kendimi durduramadım. Gülüşüm üzerine her gün pratik yapıyordum, mevcut kanıtların gösterdiği gibi. Hadi ama Abigail, bunu yapabilirsin. Acılı bir şekilde yanaklarımı daha fazla dürttüm, girişe yaklaşan hafif adım seslerini duydum. 


Kaşığımı geri bıraktım ve dikkatle kapıya bakmaya başladım, kalp atışlarımın sesi kulaklarımda yankılanıyordu. Kapının ardından gelen sesleri duydum, fakat kimse içeri girmedi. Kısa bir süre, Blanche kafasıyla içeriyi dikizledi. Gözleri benimkiyle buluştuğunda kız şaşkınlıkla geriye çekildi. “M-merhaba, Bayan Abigail.”


“Hoş geldin, Prenses Blanche.” Blanche bakışlarımın altında gergince masaya yöneldi. Pembe yanaklarının altında birkaç kelimeyi kekeleyerek söyledi. “B-beni akşam yemeğine davet ettiğiniz için teşekkür ederim. Bir ihtimal geç kalmış olabilir miyim...?” Blanche'ın gerginliği, katılaşmış vücudu gerçekten çok tatlıydı ve ona baktığımda birazcık üzgün hissettim.

Nerdeyse ellerimi ağzımın üstüne koyuyordum, o sadece her çeşit sevimliliğe sahip bir gökkuşağı yaratığı gibi görünüyordu. Oh adamım, sadece bu çocukla ne yapacağım? O zaten çok fazla~ sevimli~!!! “Geç kalmadın, bu yüzden endişelenme. Buyur, yerine otur.” 


Sakin kal, sakinleş seni aptal. Eğer burada gülümsersen bir şeytan gibi görüneceksin. Blanche kendi yerine doğru ilerledi. Blanche ile yemek yiyebileceğim bir günün gelebileceğini düşünmek... Seni istediğin kadar yemekle besleyeceğim! “Nelerden hoşlandığından emin değildim bu yüzden şimdilik normal bir öğün hazırlattım. Yemekler yakında burada olur.”


“E-evet. Teşekkür ederim.” Blanche biraz gergin gözüküyordu ama şükürler olsun ki bana bakmaktan veya bakışlarımızın buluşmasından kaçacak kadar değildi. Benim çevremde daha rahat olmaya mı başlıyordu? Kurabiyeler sayesinde olmalıydı. Adamım, iyi yemekler gerçekten de birinin kalbini kazanmak için en iyi yoldu. Bu mutlu düşüncelerle Blanche'ın her sevecen hareketini izlerken acayip bir haz alıyordum. 


Hizmetçiler yemekleri getirmeye başlamıştı. Bugünün menüsündeki ilk şey bezelye çorbasıydı.“Buyur, yemeğe başlayabiliriz.” Çorbadan bir yudum aldım. Hmm, lezzetti güzeldi. Hafifçe tatlı olmasını ve ağzımın içini sıcaklıkla dolduran yoğunluğunu seviyordum. Lezzetin tadını yavaşça çıkarırken, Blanche'ın gözleri tamamen açık bir halde çorbaya dik dik baktığını fark ettim. Hm? Neden böyle yapıyordu? “Blanche, yemeyecek misin?”


“Ah, um, şey...” Çocuk tekrar konuşmadan önce tereddüt etti. “....Tüm bunları yiyebilir miyim?”


“Ne?” Ne hakkında konuşuyordu? Blanche de benim şaşırmama benim kadar şaşırdı. 


“Şey... normalde sadece yarısını yemem söylendi...”  İdrak vuruşu. Gaaaaah, Bayan Jeremie, seni kuş beyinli! Büyüyen bir çocuk için yarım kase yemek vermek mi?! Yaşama isteğini kaybetmiş olmalısın! Dünyadan istediğin bir şey kalmamış olmalı!! 

“Bayan Abigail, yüzünüz – yüzünüz...!” Clara aceleyle arkamdan tısladı. Oops, kendini kontrol et, Abigail. Kendini kontrol et! Elimle ağzımı hızlıca kapladım. Şükürler olsun ki, Blanche fark etmemişti. Tereddüdünü sürdürdüğünü görünce ona güvence vermek için acele ettim. “İstediğin kadar ye. Ne çok az ne de çok fazla yemek zorunda değilsin.”  Bunları dedikten sonra çorbamı içmeye devam ettim. Blanche de kaşığını hafifçe kavradı.


Kaşığına biraz çorba aldı ve yiyebileceği kadar soğutmak için üzerine hafifçe üfledi. Sonra küçük ağzını açtı, içine kaşığını koydu ve tek bir lokmada hepsini yuttu: Ah, ne sevimli bir hareket. Gözlerinin içi hemen aydınlandı. Çorbanın tadını oldukça sevdiğini söylemek makul gözüküyordu. Aldığı her yudumla, yüzündeki gülümseme tamamen göz kamaştırıcı olana kadar parlamaya devam etti. Ahh, sadece onu yerken izlemek beni çok memnun ediyordu. Ne zaman büyükannemi ziyaret etsem neden beni yemeklerle doldurduğunu şimdi tamamen anlayabiliyordum... Ben, sadece bu küçük kızı tüm gün boyunca yemek yerken izlemek istiyordum.


Bayan Jeremie'nin bu kadar tatlı bir kızı beslemeyi reddettiği düşünmek... bu kadın taştan bir kalbe sahip olmalı! Taştan kalpten bahsedince... şimdi aklıma geldi de, Sabelian, onu çok az yediğini gördükten sonra gerçekten de bir şey demedi mi? “Şimdi hatırladım da, Majesteleri onunla birlikte yerken sana bir şey demedi mi?”


Blanche kafasını kaldırdı ve bana baktı. Biraz şaşkın görünüyordu. “Ah, um...? Aslında babamla hiç birlikte yemedim, bu yüzden...”


“Ne? Bir kere bile mi?”


“Evet. Babam daima işleriyle meşgul, bu yüzden tek başına yemeğini yer.” 


Meşgul, ha. Zihnimden omuz silktim. Kızı düşse bile umurunda olmazdı- onun faili olarak, hayır daha azı değil- bununla onunla yemek yemeği hiç düşünmüş müydü ki? Bu düşünceler muhtemelen aklından geçmemişti bile. Neden Sabelian'ın ondan bu kadar çok nefret ettiğini merak etmeye başlamıştım. Sarayda etrafta uçuşan birkaç dedikodudan duyduklarımı hatırladım.


Önceki kraliçe, Miriam, Blanche’a doğumunu verdikten kısa bir süre sonra ölmüştü. Sonraki on yıl boyunca, Sabelian yeni bir kraliçe almamıştı. Bunun önceki kraliçenin kaybına olan kederinden kaynaklandığını söylüyorlardı. Eski eşini çok fazla sevdiği için tekrar evlenmeyi reddetmişti ya da bunun gibi bir şey olmalıydı, söylentiler zamanla çığırından çıksa da bazı şeylerin gerçeklik payı olabileceği benim de aklıma yatmıştı. Görünüşe göre, Blanche'ı görmeyi reddetmesinin nedeni buydu. Sonuçta Blanche doğmasaydı, karısı ölüm gibi acı bir kaderle yüzleşmek zorunda kalmayacaktı. 


Eğer bunlar doğruysa... Sabelian'la empati kuramıyor değildim. Lakin yanlış hiçbir şey yapmadığı için Blanche daha fazla acımama engel olamıyordum. İstediği için annesi ölmemişti. Zavallı Blanche... Onun annesi erkenden öldü ve babasının ona biraz bile ilgisi yoktu... En azından, ben ona daha iyi davranmayı deneyebilirdim.


Şimdi, Blanche çorbasını bitirmişti ve boş tabağına üzgün bakışlarla bakıyordu. Hoho, benim sevgili Blanche'm, sadece biraz çorbadan sonra yemeğin gerçekten de bittiğini mi düşünüyorsun? Tam o anda, hizmetçiler sıradaki yemeği servis etmeye başladılar. Yemekler birbiri ardına geldiklerinde Blanche'nin yüzü her ardışık sıra sonucu daha fazla aydınlandı. “Lezzetli mi?”


“Evet! Çok fazla! Çok fazla lezzetli...”


Oh kuzum benim, işte yine ağlamak istiyorum. Tanıdık bir neşe ve hoşnutluk, neşeden patlayacakmış gibi görünen Blanche'ı izlerken içimi doldurdu. Bir köpeğin “Yürüyüş” kelimesini duyduktan sonra olduğundan daha mutlu görünüyordu. 


Çok fazla konuşmadık ve Clara’nın gönül açıklığı yardımıyla bizim küçük sohbetimiz garipleşmeden doğal olarak aktı, eğlenceli ve şen şakrak bir atmosfer oluşturdu.Hiç zaman geçmemiş gibi görünse de, masadaki yemekler bitmeye başladı ve Norma önümüze son olarak tatlıyı yerleştirdi. 


Günün tatlısı éclair* idi.  Sadece doğru miktarda krema sos ile doldurulmuş, mevsim meyvelerinin yanında uzun bir choux hamurundan oluşan ağız sulandıran bir şaheser. Yumuşak dokusu ve tatlı lezzeti, krema dolu hamurun soğuk etkisiyle dilinize pürüzsüz bir su kaydırağından kayıyormuş hissi veriyordu. Mm~ Sadece ağzımda eriyen bu tat nasıl bu kadar haz verici olabilirdi? Eminim ki, Blanche de kesinlikle bunu taktir edecektir. Müthiş bir tepki bekleyerek Blanche’a hevesle baktım. Fakat, şaşkınlığıma, Blanche çatalını bırakmadan önce sadece bir ısırık almıştı. Tabağını benim tarafıma doğru itti. “B-bayan Abigail, biraz ister misiniz...?


ÇN: Bildiğimiz ekler pasta arkadaşlar. Ben de çok severim. ^^


Nefesim kesildi bir an, bu da neydi? Sevmemiş miydi?
 “Éclair’i sevmedin mi? Hemen başka bir şey getirmesi için şefi çağırabilirim.” Norma'ya hızlı bir bakış attım. Hizmetçinin mutfağa yönelmek üzere olduğunu gören Blanche hızlıca engel olmaya çalıştı. “H-hayır! Lezzetli olmadığı için değil...”


Çok fazla olduğu için mi?  Zihinsel olarak bir olasılıklar listesini işaretlemeye başladım.  Blanche, aceleye devam etmeden önce biraz duraksadı.  “O kadar lezzetliydi ki… Size biraz daha vermek istedim…”


Önceki bölüm


Sonraki bölüm

Not: Seriyi çevirmeye devam etmeyeceğim. İsteyen çevirmeye devam edebilir. Beğendiyseniz lütfen bir yorum bırakmayı unutmayın.


Yorumlar

  1. Allah’ım aşırı tatlı ya kızın hissettiklerinin aynısını hissediyorum 💙 Bu arada yeni bölüm ne zaman gelir devamı yok mu?

    YanıtlaSil
  2. Cevap da vermedin zalımmm

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Merhaba,

      Seriyi büyük bir ilgiyle takip ettiğin için teşekkür ederim. Blogda paylaştığım son gönderiyi okuyup ve görüşünü benimle paylaşırsan çok sevinirim. Cevabı geciktirdiğim için çok üzgünüm. Yanıtla seçeneği olduğunu bile bilmiyordum.

      admin

      Sil
    2. Hehhehe önce yanıtladım. Bunu görmedim bile link koymaya gelmiştim. Sadece korece var sanırım sadece 1 sonraki bölümü buldum. Paralı sanırım o yüzden çevirilmiyor

      Sil
  3. Yeni bolum sabırsızlıkla bekliyorum

    YanıtlaSil
  4. Gülümsemesini en kısa zamanda düzeltse bari 🙊

    YanıtlaSil
  5. Bu yorum yazar tarafından silindi.

    YanıtlaSil
  6. Sonraki bölüm yazısını görünce devamıda yüklenmiş sanıp sevinmiştim. 😭 çok yazık
    Her bölümü çok güzeldi
    Umarım devamı da gelir 😁

    YanıtlaSil
  7. Yeni bölümün ingilizcesi çoktan geldi. Neden yüklenmiyor ya :( başka turkce çeviri yapan site yok insafınıza kaldık ilgilenin allah için

    YanıtlaSil
  8. Aşık oldum seriye. O kadar.

    YanıtlaSil

  9. Yeni bölüm neden hala gelemdi bu lütfen çevirmeye devam et🥺🥺

    YanıtlaSil
  10. İngilizce 20. bölüme kadar gelmiş bilginize. Manga tr'deki paylaşımdan sonra herhalde daha çok kişi takip ediyordur bu noveli yani tekrar başlamayı düşünebilirsiniz.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Şu anda bunun için vakit ayıracak durumda değilim. Çok yoğunum. Bir yandan part-time çalışırken bir yandan da okul derslerimi yetiştirmeye çalışıyorum. Ayrıca bir tez çalışmasına katıldım. Bu serinin bölümleri aşırı uzun. Bir bölümü çevirmek ortalama 5 saat alıyor. Daha uygun bir zamanda çevirmeye devam edebilirim ancak bu türe ilgimi de kaybettim.

      Sil
  11. Elinize sağlık, kısa da olsa güzel bir deneyimdi. Umarım ileride birileri çevirisini yapar. Sizin çeviriniz başarılıydı. Deyimleri çok yerinde kullanıyordunuz. Emekleriniz için teşekkürler.

    YanıtlaSil

Yorum Gönder

Efendim?

Bu blogdaki popüler yayınlar

GİS Anatomisi

Oyun Tavsiyesi - Undertale

Kitap Tavsiyesi - Kızıl Veba