Kan Yağmuru
"Salak mısın? Düzgünce kaldırsana şu kalasları!"
Ustabaşı sinirli bir şekilde işçilere bağırıyordu. Bir ağaç fabrikasının ana üretim bölümündeydiler.
Yaz sıcağına, makinelerin ısısı ve gürültüsü eklenince herkesin sinirleri bozulmuştu. Gergin ve bunaltıcı havada çalışan 300 işçi kesinlikle hallerinden memnun değildi.
Öğle saatini biraz geçmiş günün en sıcak zamanını yaşarlarken güneşin önüne geçen bir bulut etrafı aniden kararttı. İşçiler bunu görmezden gelerek işlerini yapmaya devam ettiler.
Herkes biraz sonra güneşin tekrar ortaya çıkıp eziyetine devam edeceğini düşünüyordu.
Ancak işler beklendiği gibi olmadı. Bulut büyüdü ve devasa bir küme oluşturdu. Gökyüzünden yağmur yere düşmeye başladığında herkes havanın biraz serinleyeceğini düşündü.
Bu sırada dışarıda nakliyat kamyonunu boşaltan Alex kolunda bir kızarıklık hissetti. Burnuna paslanmış demiri andıran bir koku geldi. Bakışları bir anda beyaz olması gerek Hyundai'ye döndü. Şokla geriye çekilince kafasını nakliyat kamyonuna çarptı. Acının ve şokun verdiği hissizlikle ne yapacağını bilemedi.
Kalp atışları hızlanmış, kesik kesik hızlı solumaya başlamıştı. Bayılmadan önce gördüğü son şey Hyundai'deki kırmızı lekelerdi. Bir de paslanmış demir kokusu...
Ustabaşı bir şeylerin yanlış olduğunu fark etmişti. Operatörlerden birine bir kol işaretiyle dışarıda bir şey oluyor mu diye bakmasını söyledi.
Operatör hiç itiraz etmeden koşarak dışarı çıktı. Makinelerin bakımını yapan mühendisin yanına geldiğinde adamın üstübün tamamen kırmızı lekelerle kaplandığını gördü. Bu da neydi?
Yorumlar
Yorum Gönder
Efendim?