Kitap Tavsiyesi - Martin Eden


Puan: 8/10

Tanıtım:

Jack London’ın yarı otobiyografik romanı Martin Eden, 20. yüzyıl başında sosyal ve ideolojik meseleler ağırlıklı içeriğiyle Amerikan edebiyatında büyük ölçüde kabul görmüştür. London farklı sınıflar arasındaki zihniyet ve değer farklarını gözlerimizin önüne sererken, statü ve servetin Amerikan toplumundaki hayati önemine işaret eder. Romanın ana temalarından biri, başarı ve refah yolunun sosyal sınıf farkı gözetilmeksizin herkese açık olduğu şeklinde özetlenebilecek Amerikan Rüyası’dır. Ya da bu idealin yarattığı muazzam hayal kırıklığı…

London, romanı bir sanatçının çıraklıktan olgunluğa geçiş sürecini işleyen Künstlerroman geleneğinde yazmıştır. Martin’in aşkı uğruna eğitimsiz genç bir işçiden başarılı ve rafine bir yazara dönüşüm mücadelesini anlatır. Kahramanı hedefine ulaştığında ise motivasyonunu ve heyecanını çoktan yitirmiş, trajik bir sona doğru sürüklenmektedir artık…

Künstlerroman nedir?

Künstlerroman kelime anlamı olarak çevirildiğinde "sanatçı'nın Romanı" olarak Türkçede karşılığını bulur. Bu anlam içeriğinden yola çıkıldığında Künstlerroman'ın; genç ve çıraklık dönemindeki sanatçıların, seçtikleri ve hayatlarını adamayı düşündükleri sanat alanının zorluklarını, güzelliklerini ya da çirkinliklerini anlatan, bu genç sanatçıları bilgilendirmeyi amaçlayan romanlar olduğunu söylenebilir.

Benim Görüşüm: (Spoiler içerir!!)

Ahhhh.... Bu kitap gerçekten uzun sürdü. Hiç abartmıyorum bu kitabı aylardır okuyorum. Ocak ayında falan başlamıştım.

Kitap aşırı akıcıydı ve çok güzel psikoanaliz ve felsefi temalar vardı ancak kitabı elime alıp bir türlü bitiremedim. (Aslında bu aylarda ne yaptığımı sanırım tüm okuyucularım biliyor. 😅 Oyun oynuyordum.)

Kitap hakkında görüşlerime direk geçmeden önce şunları söylemeliyim. Kuzenim bu kitabın tamamen hastasıdır hatta her arkadaşına bu kitabı hediye eder, kardeşimin ise bu kitap en sevdiği kitaptır.

Yani... Söylemeye çalıştığım şey bu kitaba aşırı önyargıya başladım Kardeşim Ruth karakterini hiç sevmiyordu bana göreyse Martin acayip olandı. Okuyup kendisini geliştirdi, kendisiyle gurur duydu ve zamanla öz güvenini ve kendine saygısını geri kazandı. Ancak bu onu değiştirdi ve toplumun üstünde bir üst insan olduğunu burjuvanın sadece kuklalarda oluştuğunu düşünmeye başladı. Bu düşünce onu zehirledi ve insanlara duyduğu sevgiyi ve saygıyı azalttı. Onun tek destek direği olan Ruth da onu terk edince tamamen yalnız kaldı ve depresyonun o pis bataklıklarında yüzmeye başladı.

Ancak ne kadar çabalasa o kadar derine batacağını farkettiğindeyse yüzmeyi tamamen bıraktı. Kardeşime göre hikaye tam olması gerektiği gibi bitti. Bana göreyse hikaye asıl burada başlıyordu. Bir karakteri öldürmek kolaydır asıl zor olan onu iyileştirmektir. 

Martin'in ruhani iyileşme sürecini anlatacak bir roman olsaydı... işte onu büyük zevkle okurdum. Seizing Dream adında bir Çin romanı var. Kitabın başında intihar eden bir üniversite öğrencisinin intihar ederken kurtarılınca yaşadığı büyük duygusal ve ruhsal değişimi anlatıyor. Herkese okumasını tavsiye ederim. Yakın zamanda onun hakkında da bir yazı yazmayı düşünüyorum.

Özet/Spoiler:

Martin, Arthur'u bir kavgadan kurtarmıştır. Bunun ardından Arthur onu evine davet etmiştir. Biraz çekinse de davete icabet ettiğinde evin kızı Ruth'a aşık olur. Ruth edebiyat mezunu, iyi yetiştirilmiş, burjuvadan biridir ama kendi sadece ayyaş bir denizci. Onu öyle kutsal görür ki onun mertebesine ulaşabilmek için her şeyi yapmaya hazırdır. Aşktan tamamen kör olmuştur.

İlk önce alkolü bırakır ve üstüne başına bir çeki düzen verir. Ardından bir dil bilgisi kitabı yardımıyla konuşmasını düzeltmeye çalışır ve sürekli kütüphaneye gider. Başta anlayamasa da çalışmaktan vazgeçmez ve felsefeden matematiğe, fizikten kimyaya, şiirden denemelere eline ne geçerse okumaya başlar. Anlamasa da okumaya devam eder ve kendi bilgi birikiminin yavaşça arttığına şahit olur. İçine yazar olma isteği düşmüştür. Tüm bu zaman boyunca yanında olan Ruth, Martin'in yazar olmasını istemez. Hayalinde en mükemmel adam diye canlandırdığı babası gibi avukat olmasını ister. Martin Ruth için her şeyi yapmaya razıdır ve Ruth da Martin'i istediği gibi bir adam yapmak için yanıp tutuşuyordur.

Martin, aşkın en kutsal şey olduğunu düşündüğü için onu Ruth'a yaklaştırması için okumaya devam eder ve okudukça da yepyeni bir dünyayı keşfetmeye başlar. Önceden hayranlıkla baktığı burjuvanın aslında sığ ve içi boş papağanlardan oluştuğunu fark ettiği zaman hayatının dönüm noktasıyla karşılaşır. 

Her şeye rağmen sevdiği kadını etkilemek ve hayal dahi edemeyeceği zenginliğe ulaşmak için çalışmayı sürdürür ancak bir gün çaylak bir gazeteci onu sosyalist olarak etiketleyince etrafındaki herkes onu terk etmeye başlar. Çok sevdiği Ruth bile...

Martin, Ruth'u kaybedince derin bir depresyona düşer. Hayatın anlamını kaybeder ve canı hiçbir şey yapmak istemez. İlk başlarda insanlara gülümseyebilse de yaşadığı depresyon onu zamanla parçalara ayırır taa ki geriye hiçbir şey kalmayana kadar... Kurtuluşunun ölüm olduğunu düşünen Martin en sonunda intihar eder.

Çizgi roman:
Çizgi romanını da çıkarmışlar. Hangisini okuyacağınız konusu tamamen size kalmış ama kitabı okumanızı öneririm.




Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

GİS Anatomisi

Obsessive Servant 0. Bölüm

Oyun Tavsiyesi - Tasokare Hotel