Kitap Eleştirisi - Huzursuzluk
Puan: 6/10
Yazar: Zülfü Livaneli
Tanıtım:
İstanbul’un kargaşası içinde sıradan bir yaşam süren İbrahim, çocukluk arkadaşı Hüseyin’in ölüm haberi üzerine doğduğu kadim kent Mardin’e gider. Onun, önce sevdaya sonra ölüme yazılmış, Mardin’de başlayıp Amerika’da sona ermiş hayatını araştırmaya koyulur. Böylece âdeta bir girdabın içine çekilir, tutkuyla ve hırsla gizemli bir kadının peşine düşer.
Harese nedir, bilir misin? Develerin çölde çok sevdiği bir diken var. Deve dikeni yedikçe ağzı kanar. Tuzlu kanın tadı dikeninkiyle karışınca bu, devenin daha çok hoşuna gider. Kanadıkça yer, bir türlü kendi kanına doyamaz… Ortadoğu’nun âdeti budur, tarih boyunca birbirini öldürür ama aslında kendini öldürdüğünü anlamaz. Kendi kanının tadından sarhoş olur.
Mardinli Hüseyin ile IŞİD zulmünü misliyle yaşamış Ezidi kızı Meleknaz’ın ve kelamın çocuklarının hikâyesi... Livaneli okuru, sevda ile acının iç içe geçtiği bir Ortadoğu gerçeğiyle buluşturuyor.
Benim Görüşüm:
Bu bir tavsiye yazısı değil eleştiri yazısıdır. Livaneli'nin okuduğum ilk kitabı değil. Önceden "Kardeşim'in Hikayesini" okumuştum. O kitabı okurken de şaşırdığımı ve beğendiğimi söyleyemeyeceğim.
Kitabın ilk olarak edebi dilini değerlendirecek olursak. Livaneli'nin iyi bir hikaye anlatıcısı olduğunu söyleyebiliriz. Olaylar kısa ve öz şekilde başarılı bir şekilde anlatılıyor ancak karakterleri konuşturmaya başladığında kitabın büyüsü tamamen bozuluyor. İçinde güzel sözler olsa da içindeki her sözü beğendiğimi de söyleyemeyeceğim.
Hikaye yürek burkucu olsa da yazarın kendi düşüncelerini bize baş karakteri vasıtasıyla empoze etmeye çalışması sinir bozucuydu. Yazarın hiç düşünmediği bir şeyi yazamayacağı gerçeğini göz önünde bulundurursak Şarklı kimliğini reddederek Doğu'ya, batı eğitimini aldığı halde onu öz benliğini kaybetmiş Doğulu olarak gören Batı'ya yabancılaştığını söylüyor. Ayrıca taş kalpli olduğunu ve dünyadaki asıl acıları görmezden gelip zevk ve sefa içinde yaşadığı için duyduğu pişmanlığı dile getiriyor.
Baş karakter hikaye ilerledikçe Meleknaz'ın hayat hikayesini öğreniyor ve yavaş yavaş içten değişmeye başlıyor. Sonra insanlara yabancılaşıp kendi gerçeklerini ve doğrularını buluyor. En sonunda vardığı sonuca göre tüm hayatını yanlış yaşadığını, yazarın değişiyle "tarumar" yani perişan olduğunu söylüyor.
Ben kitabı çok beğenmedim. Üzücü müydü? Evet üzücüydü. Özelikle Zilan, Şengal Dağı'ndaki yolculuklarını anlatırken Nergis'in "Ben bir insandım abla." demesi. Bunu okuduktan sonra gözlerimden yaşlar süzülmeye başladı. Kişiliğim gereği empati yapamadan duramadım. Onun yerine kendimi koyunca daha fazla ağlamaya başladım. Bu noktadan sonra kitaba uzun bir ara verdim. Yüreğim parçalandı. Hiç kaldıramıyorum böyle şeyleri...
Yorumlar
Yorum Gönder
Efendim?