Bulaşıcı hastalıklarda asıl suçlu insanoğlu değil mi?

 


Son zamanlarda hem komiteme yardımcı olsun diye hem de merakımdan dolayı bir mikrobiyoloji textbooku okuyorum.

Bugün okuduğum bölüm beni gerçekten derin düşüncelere daldırdı. Son 40 yılda yeni çıkan hastalıkları tartışıyordu. Hepsinin benzer bir özelliği olduğu için içimde büyüyen öfke bu yazıyı yazmama neden oldu. İlk önce örnek vererek başlayacağım bu yazıda sonuç bölümünde yazdığım tüm hastalıkların benzer özelliğini bulabilirsiniz.

1- SARS (Şiddetli Akut Solunum Yetmezliği Sendromu)

Misk kedisi ve rakun köpeklerinden bulaşan bu hastalık Çinde açık gıda marketlerinde ortaya çıkmıştır.

T hücrelerinin de etkilendiği lenfopeni ile seyreden alt solunum yolu hastalığına neden olur.

2- Marburg Kanamalı Ateş

1967 yılında enfekte maymun ithalatından sonra Almanya ve eski Yugoslavya'da görülmüştür. Hastalığın insanlara nasıl bulaştığı bilinmemektedir ancak bu konu tahmin yürütmek oldukça kolaydır. Belirtileri sıtmaya ve tifoya benzer.

3- Kuru Hastalığı 

1920'de ilk kez Yeni Gine'nin Fore halkında görülmüştür. Bu halk gelenekleri gereği ölen yakınlarını yemektedir. Genel olarak ruhsal hastalıkların yanı sıra bulaşıcı süngerimsi ensefalopatiye neden olmaktadır.

4- Deli Dana Hastalığı ya da insanlarda olan Jakop-Creutzfeldt Hastalığı (JCH)

Bu hastalık İngiltere'de 1986 yılında ilk defa görülmüştür. 1996 yılında biir insanı enfekte ettiğini açıklamıştır.

Hastalığın kaynağını sığırların ağırlıklarını arttırmak için yemlerine katılan koyun beyinlerine bağlanmıştır. 

Uzun bir inkübasyon süresi olan bulaşıcı süngerimsi ensefalopatiye neden olmaktadır.

Bu olay sonucunda çoğu ülke İngiliz sığır etini yasaklamış, 1980 ve 1996 yılları arasında İngiltere'de konaklayan kişilerden kan tranfüzyonu veya organ nakli alınmamıştır.

Sonuç

Yazıyı buraya kadar okuduysanız aklınızda bir şeyler şekillenmiş olmalı. Evet, çoğu yeni çıkan hastalığın kaynağını kolayca insanların iğrenç ve vahşi besin seçimlerinin sonucu olarak görebiliriz.

Şöyle bir deyim vardır. "NE YERSEN O'SUNDUR." Biyolojik olarak flora terimi simbiyotik bir ilişki ile yaşadığımız vücut hücrelerimiz dışındaki mikroorganimaları ifade eder. Buna kısaca mikrobiyota denir.

Bizim gastrointestinal sistemimizde ikinci beynimiz denebilecek kadar çok mikroorganizma bulunmaktadır ve yediğimiz her şey buradaki florayı etkilemektedir.

İnsanın yemesi gerektiği şeyleri yemesi, vahşi ve doğasına uygun olmayan besinlerden kaçınması gerekir.


Kaynak: Strelkauskas, Edwards, Fahnert, Pryor ve Koçoğlu, E., Emekdaş G., (Ed.). (2018). Mikrobiyoloji klinik bir yaklaşım.  İstanbul: Karakış Matbası


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

GİS Anatomisi

Manga Tavsiyesi - JoJo's Bizarre Adventure Part 1 - Phantom Blood

Oyun Tavsiyesi - Tasokare Hotel