Obsessive Servant 1. Bölüm
Bir vur-kaç trafik kazasına yakalanmıştı. Donmuş yolda araba yaya geçidine doğru kaydı ve Senna'a çarptı. Bundan sonra, karşı taraf vurduğu kişinin yerde hareketsiz bir şekilde kanlar içine yattığını görünce, onu kaderine terk ederek aceleyle kaçtı.
Belki kaza hemen ihbar edilseydi yaşama şansı olabilirdi. Bencil sürücü sadece kendini düşünmüştü.
Gecenin bir yarısı olduğu için yol oldukça ıssızdı. Bunlara ek olarak, ayrıca hava buz kesiyordu, bu yüzden sokakta yürüyen hiç kimse yoktu. Kendini acilin bir odasında olduğunu keşfettiği an ne yazık ki onun zamanı çoktan tükenmişti. Senna'nın yaşamı acınası bir şekilde sonlanmıştı.
Senna mutluydu; çünkü gözlerini kapatmadan önce en azından ailesi görebilmişti.
Senna reenkarnasyona inanmadı. Peki, ilk başta bir dine de inanmamıştı zaten. Ancak, gözlerini tekrar açtığında, sanki onun bu düşünceleriyle alay ediyormuş gibi, 10 yaşındaki Yurina Carthia olarak yabancı bir yerde uzanıyordu.
İlk başta her şeyin bir rüya olduğunu düşündü, fakat bir hafta ve daha fazlası geçtikten sonra, gerçekliği kabul etti.
Kendisine gizemli bir şeylerin olduğunu düşündü. Örnek vermek gerekirse okuduğu romanlardaki lise öğrencisine bir kamyon tarafından vurulduktan sonra başka bir boyutta bir asil veya ona benzer bir şey olarak tekrar doğması gibi.
Fakat bu onlar için bir son değil bir başlangıçtı. Diğer boyuta transfer edilme veya reenkarnasyon fark etmez şu an onlarla benzer bir durum içerisindeydi.
Bugünlerdeki tüm o popüler fantezi romantik romanlardaki gibi, bir kitabın karakteriydi.
‘Ve tüm o karakterlerin içinde, ben kötü kadınım.’
Dürüst olmak gerekirse, bir kitabın içinde olduğundan emindi, fakat kitabın başlığını veya içeriğini hatırlayamamıştı. Mola zamanlarında okuduğu binlerce fantezi romanlarından sadece biriydi.
Benzer hikaye akışına sahip romanlardaki gibi kolayca karışabilen başka özel bir şeyi olmayan bir romandı.
Hikayenin doruk noktasında, sonunu asla öğrenemeden kitabı bırakmıştı.
Marquis De Flon adını duyduğu zaman garip bir şeyler hissetmişti. Bedeni kaşınıyormuş fakat neresinin kaşındığını bulamıyormuş gibi uyuz eden bir histi.
Birkaç gün düşünüp taşındıktan sonra, Yurina sonunda şu iki ismi hatırlayabildi.
Lydia De Flon ve Yurina Carthia.
Bu isimler ölmeden önceki son zamanlarında okuduğu bir romanda geçiyordu.
Bunlar hala başlığını hatırlamadığı kitaptaki kadın kahramanın ve kötü kadının isimleriydi.
Sosyeteye çıkış zamanları aynı olduğu için bu ikisi daima birbirleriyle karşılaştırıldı.
Gül gibi olan Yurina ve zambak gibi olan Lydia.
İkisininde İmparatoriçe olabilmek için evlerini terk ettiği konusunda hiç şüphesi yoktu.
En azından Senna’nın yaptığı, şimdi Yurina olan, buydu.
Marquis Carthia ahlaksız söylentiler yaydı ve Lydia'ı yerinden indirmeyi denedi. Ancak, Marquis De Flon da aynısını Yurina için yapmıştı.
Marquis Carthia ve Yurina Carthia kolayca okuyucular tarafından bir sinekmiş gibi vuruldu çünkü kadın kahramanın karşısındaydılar.
‘Söyledikleri gibi, tarih muzafferler tarafından yazılır. Eğer Yurina kadın kahraman olsaydı, Lydia kötü kadın olmalıydı.’
Ailelerin ikisi de Senna’nın okuduğu 4 ciltten 3'ünde sanki bir mücadeledeymişçesine birbirleriyle sertçe yüzleştiler.
Sonsuza kadar devam edecek bir oyun gibiydi taaki “Charrion”, Marquis De Flon yetimhaneden topladığı çocuk, buna son verene kadar.
Oldukça iyi bir büyücü olan De Flon, hemencecik küçük “Charrion”u gördü ve onun kendisini aşan bir yeteneği olduğunu fark etti.
“Charrion” Tanrıçanın sembolüne sahip olan kırmızı gözlü bir adamdı ve büyüde göstermiş olduğu kabiliyetle yüzyılın dahisi olarak bilindi.
Marquis De Flon, onun bu yeteneğini önceden keşfedince onun akademideki çalışmalarını destekledi ve şaşırtıcı bir hızla gelişti.
Akademiden mezun olup geri döndükten sonra, sadece bu İmparatorlukta değil çevre ülkelerce de iyi tanınan bir büyücü oldu.
Onun görünüşüyle, skalalar Marquis De Flon lehine değişti. “Charrion” Lydia'ı sevdi ve ona çocukluğundan beri iyi davrandı ayrıca onun İmparatoriçe olabilmesi için verebileceği tüm desteği verdi.
Onu sevdi, onu çok sevdi ve sonunda o sadece kadın kahramanın mutluluğunu umut eden sefil bir yardımcı kahramandı. Bu adam “Charrion” olarak adlandırıldı.
Ve Yurina Carthia onun ellerinde öldü. Kötü kadın lanetli ve berbat sözlerle kadın kahramana işkence etmişti. Elbette, Marquis Carthia da imha edildi.
‘Ama neden ölmüştü?’
O sadece öldüğünü biliyordu, fakat nedenini bir türlü hatırlayamıyordu. Ölümü hafızada kalacak kadar etkileyici olmamıştı. Belki de sadece kötü kadın olduğu için ölüme zorlandığını düşündü.
Şimdi geriye bakınca, roman ezici bir şekilde kadın kahramanı ileriye taşımak ve kötü kadına sefaleti sunmak üzere tutkulu bir altyapıyla yazılmıştı. Romana göre gelecekte olacak her şey kadın kahraman Lydia'nın lehine dönecekti. Hikayede bazı açıklamaların eksikliği yüzünden rahatsız olmuştu.
Her neyse, tüm düşüncelerini bir araya getirdikten sonra kararını vermişti. Marquis De Flon Charrion’u yetimhanede bulup yanına almadan önce acele edip kendisi bulmalıydı, bunun için Yurina özenle çalıştı.
Yılın başından beri arıyordu ama çoktan yaz mevsimi gelmişti ve elleri hala boştu. Çoktan 6 ay olmuştu. Meyvelerin tatlanması için uzun bir süre beklemeniz gerekirdi. Emeğinin karşılığını mutlaka alacaktı.
Yurina sonunda çocuğu buldu. Gülümsemesine engel olamadı ama büyüyen gülüşünü mendilinin arkasına sakladı.
“Dediğim her şeyi anladın mı?”
“Evet.”
“O zaman bu bir veda?”
Yorumlar
Yorum Gönder
Efendim?