Oyun Tavsiyesi - Kingdom Come: Deliverance
Puan: 10\10
Tür:
Açık Dünya, Tarihi, RYO
Yayıncı:
Warhorse Studios
Tanıtım:
Bir demircinin oğlu olan Henry olarak korkunç bir iç savaşın ortasında istilacıların köyünü istila etmesini, arkadaşlarını ve aileni hunharca katletmesini çaresiz bir biçimde izlemek zorunda kalıyorsun. Acımasız saldırıdan kıl payı kurtulduktan sonra karşılık vermek için kılıcını eline alma vakti geldi. Ailenin intikamını al ve istilacıları geri püskürt!
Benim Görüşüm:
Bu oyun HARİKAYDI!!!!!!!!!!! Beni takip edenler genel olarak rol yapma oyunlarını sevdiğimi bilirler. Bir dünya beni ne kadar içine alırsa oyuna kendimi o kadar kaptırırım. Bu oyun sizi tamamen kendi içine alıyor, olabildiğince gerçekçi bir oyun. Oyunun içinde Skyrim ve Witcher 3 'den esintilerin de bulunduğunu söylemeliyim. Genel olarak beğendiğimi söyleyip oyunu başlıklar altında incelemek istiyorum.
1- Aksiyon
Oyunun saf aksiyon arayan ya da mouse'un düğmesine basa basa adam katletmeyi seven oyuncular için olduğunu söyleyemeyeceğim. Oyunun aksiyonu birazcık oyuncunun isteğine bağlı eğer öldürmek istemezseniz oyunun bir görevi dışında kimseyi öldürmek zorunda değilsiniz. Dövüşürsünüz, düşmanınızın canı belli bir noktaya geldiğinde teslim olmak istiyor o zaman serbest bırakırsınız ya da hapse götürürsünüz.
Dövüş sistemi biraz farklı... Savaşırken biraz da eskrim yapıyormuşsun gibi bir his oluşuyor. Baş göster koltukaltı ya da dürtme gibi hareketler yapabilirken gardınızı da almayı unutmuyorsunuz.
Oyunun en başından beri Henry'nin bir demircinin oğlu olduğunu bu yüzden kılıç kullanma, at sürme, yay kullanma ya da en basitinden okuma yazma gibi becerilerinin olmasını beklememeliyiz. Oyunu oynadıkça karakterimiz yavaş yavaş gelişiyor.Oyunun başında en zayıf düşmanın karşısında bile eziliyorsunuz ancak oyunun sonlarına doğru grupla bile tek başınıza savaşabilecek duruma geliyorsunuz.
Ya da en önemlisi yay kullanımı... Oyunun başlarında Hans Capon ile okçuluk yarışı yaptığınızda elleriniz Parkinson hastasının elleri gibi titriyor. Ama yayı pek kullanmayacaksanız çok da fark etmiyor bu tamamen sizin tercihinize kalmış.
At sürme konusunda yeteneklerinizi dikkatli geliştirirseniz rüzgar gibi koşan bir atınız oluyor ve "kullanmayı öğrendikten sonra" ağaçların arasından atla koşmak çok rahatlatıcı bir his veriyor. Witcher'daki gibi atınız yolu otomatik takip edebiliyor ama at sürme mekaniği Witcher'dan daha farklı olarak atınızı yönlendirmek için mouse'u değil de yön tuşlarını kullanıyorsunuz ve atınızı koştururken mouse ile etrafınızdaki güzel doğa manzaraya veya sizi kovalayan düşmanlara bakabilirsiniz.
Yumruk dövüşünde ise belli bir kuvvet seviyesinden sonra kimse karşınızda duramıyor. Sanırım bu yetenek işi biraz Skyrim'e benziyor ancak Skyrim'de 1 seviye atlamak çok da bir şeyi değiştirmiyordu ama bu oyunda bir seviye baya bir şeyi değiştiriyor ayrıca seviye atlamak da hiç kolay değil. Bu yazıyı yazmadan Skyrim'in dövüş sistemini hatırlamak için biraz oynadım ve onda düşmanları bildiğin kat küt kesiyorsunuz lol. Witcher 3'de karakterin özel yeteneği old-sa bile dövüş sistemi bence sıkıcıydı. Yani bana göre rol yapma oyunu böyle olmalı. Hep 1. kişi kamerasında hem de dövüşürken bile biraz kafa çalıştırılmalı.
2- Hikaye
Avrupa’nın merkezinde yer alan Bohemya kültür, gümüş ve ihtişamlı kaleler açısından zengin bir bölgedir. İmparator IV. Charles’ın ölümünden sonra krallık karanlık zamanlara sürüklenmiştir: Savaş, yozlaşma ve fikir ayrılıkları Kutsal Roma İmparatorluğu’nun bu biricik bölgesini paramparça etmektedir.
Babasının ölümünden sonra tahta oturan Wenceslas, babasının aksine toy, rahatına düşkün ve sakin bir hükümdardır. Macaristan Kralı olan üvey kardeşi Kırmızı Tilki Sigismund ise Wenceslas’taki bu zayıflığı fark eder. İyi niyet göstergesi olarak Bohemya’ya giden Sigismund üvey kardeşini kaçırır. Artık Sigismund’u Bohemya’yı yağmalamaktan ve servetine servet katmaktan alıkoyabilecek bir kral yoktur.
Hikaye genel olarak Çek, Macaristan ve Roma'nın tarihini anlatıyor. Papa bölünmesi ve Niğbolu Savaşı sürekli dile getiriliyor. Tarihe tam olarak hakim değilim bu yüzden çoğu yeri anlamadığımı söyleyerek size karşı dürüst olacağım ama şöyle özetleyebilirim sanırım 4. Charles'den sonra başa geçen Wenceslas krallıkla ve siyasetle ilgilenmeyip kendi zevkine göre yaşamak istiyor ama ünvanını da kardeşi Sigismund'a vermek istemiyor. Sigismund hırslı ve gaddar biri ama oyundaki karakterler başka zaman olsa iyi bir kral olabileceğini söylüyorlar. Sigismund kardeşinin en büyük gelir kaynaklarından olan gümüş çıkardığı Skalitz'e saldırıyor. Burada işin içine Benedek falan da giriyor da bence çok karışıktı burası... Oyunu tekrar baştan oynayıp bitirmediğim sürece her şeyin tam oturacağını sanmıyorum ama eğer ben Çek'de verya Roma'da bir öğrenci olsaydım kesinlikle bu oyunu defalarca oynardım. Sınuçta kendi tarihimizi anlatıyor olurdu. Tarihi gerçekçiliği çok fazla olan bir oyun. Oyun VR tarih dersi gibi.
3 - Mekanlar
Şehir ve kale tasarımlarının oldukça etkileyici olduğunu söylemek zorundayım. Oldukça gerçekçi ve çarpıcı. Atmosfere çok kolay giriyorsunuz ve fakirin nasıl fakir, zenginin ise nasıl zengin olduğunu ayırt edebiliyorsunuz ama bir şey hiç değilmiyor... Herkes aynı çelik tencerede pişmiş yemeği yiyiyor. :P
Bu resimlere baktıkça uzaktan da olsa bir Skyrim benzerliği görmüyor değilim.
4 - Müzikler
Oyun müzik açısından fazla zengin değil. Genel olarak aynı parçanın hızlı, yavaş, piano gibi versiyonlarını kullanıyor ama kulağınıza alıştıktan sonra bu parçayı çok seviyorsunuz. Anlamı da çok güzel.
5 - Eksikleri ya da Fazlalıkları
İlk önce şunu söylemeliyim ki oyunun "oyun" süresine nazaran bekleme süresi çok uzun. Haritada bir yere hızlı yolculuğa bastığınızda bekliyorsunuz, adam uyurken bekliyorsunuz, görevleri yerine getirmek için bekliyorsunuz, hapise girdiğinizde bekliyorsunuz gibi... O bekleme ekranını asla unutamayacağım sanırım...
Burada oyunu ne kadar översek övelim eksiklerinin olmadığını söyleyemeyeceğim ve oyuna ilk başladığımız andan itibaren ilk farkettiğim şey oyunun haritasının çok boktan olması. Neresi neresi tam olarak anlayamıyorsunuz belli bir yakınşatırma orabı var ve o oran çok büyük ayrıca her şehrin farklı haritası olduğu için saçma sapan bir harita düzeni oluyor. Oyuna ilk başladığınızda neresi neresi olduğunu anlamak baya uzun sürüyor. Bence bu bir eksik.
Ayrıca görevleri reddedememiz de bir eksik... Witcher'da hatırladığım ölçüde yan görev hoşunuza gitmezse yapmayacağım falan diyebiliyordunuz bunda ise yapmadığınız görev, görev defterinizde sonsuza kadar yapılmamış olarak kalıyor.
Ayrıca hikaye olarak ikinci oyunun gelebilme ihtimalini bilmek beni biraz olsun rahatlatıyor çünkü daha hiçbir şey bitmedi!!!
Henry'nın başmuhafız olduğu dlc'de şehri tamamen tamamladıktan sonra Theresa'dan oraya taşınmasını isteyip düğün falan yapsalardı çok güzel olurdu. Yoksa boşuna o görevi yapmış gibi hissediyorum bir de o kadar para harcadım.
Oyun karakterlerini sevdiğimi söyleyebilirim ama en tatlıları Theresa ve Hans idi. Henry (en azından beni oynadığım şekilde) baya acımasız ve insanları umursamayan biri... Yani masum insanları katledip onların parasını çalabiliyor... *göz devirir* 64000 den fazla para çalmışım :) Neyse oyunun tüm bu eksilerine karşı oyunun hem ucuz hem de etkileyici olması bence en yüksek puanları hak etmesini sağlıyor.
7- A Woman's Lot
Doğruyu söylemek gerekirse oyuna başlamadan önce oyun hakkındaki bilgim sıfıra yakındı bu yüzden ana karakterin erkek olduğunu gördüğümde hayal kırıklığına uğramıştım. Yani genel olarak Rpg lerde cinsiyet seçimi oluyordu ve ben kadın karakterlerle oynamayı daha çok seviyordum. Ama bu dlc biraz olsun kadın karakterle de oynamanızı sağlıyor. Theresa'nın Skalitz'den nasıl kaçtığını anlatıyor. Çok etkileyici ve güzeldi. Kısa ama değer.
Yorumlar
Yorum Gönder
Efendim?