Katil
Açık pencereden içeri giren hafif meltem yaz sıcaklığını az da olsa katlanılabilir bir hale getiriyordu. Hanın önündeki elma ağacının gölgesi pencereden yere kadar yansıyordu. Avını yakalamak için ağzını açmış bir kurta benzeyen ağacın gölgesi, odadaki mum ışığının her titreşiminde gerçekten de saldırıya hazırlanıyormuş gibi gözüküyordu.
Davulun ve udun sesi alt katta yankılanıyordu. Odanın içerisinde yalnız olan Adlee pencereden dışarıya baktı. Ona şaka gibi gelen gerçeği sindirmeye çalışıyordu. Derin bir iç çekti. Her şeyin üst üste gelmesi onu çok yormuştu. Sehpanın üstünde duran çayından son yudumunu da alıp oturduğu yerden kalktı. Hemen arkasında bulunan yatağına girmek için hazırlanmaya başladı.
Giydiği beyaz gömleği çıkararak geceleyin onu daha rahat ettirebileceğini düşündüğü şile bezi bluzu giydi. Pencerenin yanında duran aynadan kendisine baktı. Aynada ona bakan sakin yüzlü, uzun boylu, yakışıklı genci gördü. Kendisinin böyle bir durumda bile sakin gözükebildiğine şaşırdı. Şaşkınlığının bu sefer yüzüne yansıması onu güldürdü. Eminim, yarın daha iyi bir gün olacaktır.
Umutlarını yarına öteledikten sonra odadaki tek ışık kaynağı olan muma baktı. Yarısı tükenmiş mumunu söndürdükten sonra yatağına yöneldi. Yatağının içine girerek yorganına sarındı ve gözlerini kapattı. Uyku onu yavaşça sarmalamaya başlarken aniden yanındaki odadan gelen gürültü onun yataktan fırlamasına sebep oldu. Neler oluyor?
Odanın kapısına doğru hızlıca koştu. Karanlıktan önünü net göremediği için önceden üzerine çay bardağını bıraktığı sehpaya çarptı. Bardak yere düşerek parçalandı. Ayaklarına sıçrayan cam kırıklarını görmezden gelerek kapıya doğru gitmeye devam etti. Koridora çıktığında biraz evvel gelen müzik sesinin kesildiğini fark etti. Koridorun sol tarafında bulunan merdivenlerden yukarı çıkanların uğultusunu duyabiliyordu. Yanındaki odaya tedirgin bir şekilde ilerleyerek kapıyı açtı.
Gördüğü manzara kanının donmasına sebep oldu. Kanlar içindeki bir ceset yerde yatıyordu. Cesetin hemen yanında iki tane hançer vardı ancak bıçakları temiz olduğu için cinayet aleti onlar olamazdı. Cesetin kafası odanın diğer tarafına uçmuştu. Yatağın çarşafları ve yerdeki halı tamamen kan rengine boyanmıştı. Dehşetin verdiği şaşkınlıkla birkaç adım geriye çekildi. Böyle bir manzarayla karşılaşmayı hiç beklememişti. Burada neler oldu?
Bu sırada, pencerenin yanında ayakta duran Balian’ı fark etti. Gözlerini onun üstünde sabitlemişti. Yüz ifadesinden ne düşündüğü anlaşılamıyordu ama gözlerinin anlatmak istediği şey açıktı. Bugün birini öldürdüm.
Adlee ne yapacağını bilemeyerek gözlerini onun yoğun bakışlarından kaçırdı. Bu sırada Balian’ın elinde tutmakta olduğu şeyi fark etti. Bu, Orion’un Balian’a verdiği ağır kilijdi. Baltaya benzeyen bu kılıcın eğer ustası tarafından kullanılırsa bir mermiyi bile ikiye bölebileceği söyleniyordu. Kılıcın ucundan damlayan kırmızı sıvının kan olduğunu anlamak için dahi olmaya gerek yoktu.
Adlee böyle bir durumda nasıl tepki vermesi gerektiğini bilmiyordu ancak nasıl vermemesi gerektiğinin çok açık bir şekilde farkındaydı. Balian’a sırtını dönerek gidemezdi bu yüzden odaya girdi. Balian, onu gözleriyle takip etti. Yerinden hiç kıpırdamıyordu, konuşmuyordu, sadece Adlee’ye bakıyordu. Adlee cesede yaklaştı ve cesedin üzerindekileri incelemeye başladı.
Gümüş göğüs zırhının altında kalın deriden yapılmış bir gömlek ve kollarına deri şeritlerle sabitlenmiş iğneler vardı. Cesedin mesleğini tahmin etmek hiç de zor değildi. Bedeni incelemeyi bitirdikten sonra odanın diğer tarafındaki cesedin kafasına doğru ilerledi. Ağzı maskeyle kapatılmış olsa da kulaklarının sivriliği cesedin kimliğini ele veriyordu. Elf bir suikastçı! Eflesiye bizi uyarmıştı.
Cesedin yüzüne daha dikkatli bakınca şaşkınlıkla geriye çekildi. Sarı kısa saçlar, feri sönmüş yeşil gözler ve hala çok tecrübesiz ve saf duran olgunlaşmamış bir yüz… Ama bu sadece bir çocuk… Kim bir çocuğu böyle iğrenç bir iş için yollar ki? Adlee içinde öfke duygusunun kabarmaya başladığını hissetti.
Cesedi inceleme işini bitirdikten sonra ayağa kalktı. Gözleriyle odanın içini hızlıca taradı. Balian’ın odası kendi odasına kıyasla daha büyüktü.
Duvara yaslanmış yatağın sol tarafında küçük bir komindin vardı. Pencerenin karşısında durması gereken sandalye parçalanmış ve parçaları etrafa saçılmıştı. Bir anda Balian’ın da yaralanmış olabileceğinden endişelendi. “Balian burada neler oldu? Yaralandın mı?”
Balian kafasını iki yana salladı. Şu anda konuşmak için enerjisinin olmadığı anlaşılabiliyordu. Balian, bakışlarını yavaşça elindeki kılıca indirdi. Kılıçtan yere damlayan kanları görmek ona tiksinti vermişti. Kılıcın pürüzsüz bir şekilde suikastçının kafasını bedeninden ayırdığı o anı hatırladı. Kılıcı aniden elinden bıraktı. Yere düşen kılıç devrilmek yerine sivri ucuyla yere saplandı. Birini öldürmenin verdiği korku yavaşça onu sarmalamaya başlıyordu. Yavaş yavaş kasılan kaslarının gevşemeye başladığını hissetti. Vücudundaki adrenalin miktarının azalmasıyla gerçeklik anlam kazanmaya başlıyordu.
Adlee, Balian’ın panik atak geçirmekte olduğunu fark etti. Balian, ellerini boğazına götürmüş ve nefes almakta zorlanıyormuş gibi sesler çıkarmaya başlamıştı. Balian’ın alnından damlayan ter damlalarını görebiliyordu. Adlee hemen bir şeyler yapması gerektiğini hissetti. Bir anda Adlee’nin karşısında kırmızı, yarı saydam bir pencere açıldı. Pencerenin üstü parlak yazılarla kaplıydı. Pencerede yazılanları sadece o görebiliyordu. Yine yapıyorlar. Umarım bu sefer gerçekten işime yarayacak bir şeyler verirler.
[Avcı size hediye göndermek istiyor. Kabul ediyor musunuz? (E) (H)]
Adlee mesajın Orion’dan olduğunu fark etti. Evet tuşuna basmadan önce gözlerini tavana dikti. Gözlerindeki çaresizlikle karışık öfkenin açığa çıkmasına izin verdi. Eğer bu da bir şakaysa neler yapacağımı hayal etmek bile istemezsin.
Orion canlı yayını izlediği yerden huzursuzca kıpırdandı. Eğer böyle bir durumda şaka yapacak olursa, Adlee’nin gerçekten de hayal edebileceğinden daha kötü şeyler yapabileceğini fark etti. Orion ile birlikte yayını izleyen Betelgeuse tüm dişlerini göstererek onunla dalga geçti.
Adlee fazla zaman kaybetmeden ekranın üstündeki “evet” yazısına bastı. Ani bir parlamanın ardından avucunun içinde bir şırınga belirdi. Şırınganın üzerinde küçük harflerle yazılmış yazılar vardı. Adlee yazıları dikkatlice okudu.
[Diazepam
Kasa veya damara direkt enjekte edilebilir.]
Bir sakinleştirici… Bu tam da ihtiyacım olan şey. Hemen Balian’a doğru ilerledi. Balian’ın çoktan yere çökmüş ve elleriyle yüzünü kapamış olduğunu fark etti. Adlee ağzıyla şırınganın kapağını çıkardı ve Balian’ın yanına çömeldi. Şırıngayı Balian’ın kolunun arkasına dik açıyla batırdı ve içindeki ilacın tamamının boşalmasına sağladı. Şırıngayı yavaşça çıkardı, hemen ardından bluzundan kopardığı bir parçayı iğneyi çıkardığı yere bastırdı.
Balian yavaşça ellerini yüzünden bacaklarına doğru indirdi. Kafasını yanındaki Adlee’ye bakmak için çevirdi. Gözlerinden yaşlar dökülüyordu. Boğuk ve kısık bir sesle mırıldandı. “Ne yaptım ben, Adlee? Ben… Ben birini öldürdüm.”
Adlee hayatında ilk defa Balian’ı ağlarken görüyordu. Daima uzaktan izlediği soğuk ve karizmatik Balian’ın şimdi karşısında küçük bir çocuk gibi ağlaması onu telaşlandırdı. Şu ana kadar ikisi arasında geçen her türlü anlaşmazlık, böyle bir olayın karşısında sadece bir çocuk kavgası gibi gözüküyordu. Ona artık kızgın hissetmiyordu. Adlee gerçekleri artık reddedemeyeceğini fark etti. Yarın daha iyi olmayacak. Yarına varabilirsek şükretmeliyiz.
“Eğer sen onu öldürmeseydin, o seni öldürecekti. Balian… Toparla kendini. Seni, hayır bizi öldürmek için gönderilmiş bir suikastçıydı o. Yalnız geldiğini nereden biliyoruz, belki ikinci bir suikastçı şimdi pencerede belirecek. Bu yüzden şimdi duygularına yenilemezsin. Şimdi olmaz.”
Balian bakışlarını ellerine indirdi. Kurumaya başlamış olan kan onun midesini bulandırıyordu. Ellerini yıkama isteği kabarmaya başladı. “Bana ne vurdun?”
“Bir sakinleştirici. Orion gönderdi.” Adlee son cümlesini şakacı bir tavırla söyledi. Elinden geldiğince ortamı yumuşatmaya çalışıyordu.
Balian bunu duyunca hafifçe kıkırdadı. “Arada sırada işe yarar bir şeyler gönderebiliyormuş. Başka bir şey söyledi mi?”
“Hayır. Şimdi bunları düşünmene gerek yok. Dinlenmen gerekiyor.” Elleriyle Balian’ın sırtını okşadı.
Bu sırada aşağıdan gürültüyü duymuş olan hanın sahibi ve birkaç meraklı misafir odanın kapısında belirdi. Hanın sahibi manzara karşısında şok olmuş gibi gözüküyordu. Misafirlerden bazıları olaya karışmaktan korkarak geldikleri yoldan koşarak aşağıya indi. Hanın sahibi hızlıca kendini toparladı ve kekeleyerek konuşmaya başladı.
“E-efendim, lütfen beni affedin. B-biz haberlerin bu kadar hızlı yayılacağını beklememiştik. Elfler daima kibirli ve inatçı olmuştur. Onların so-”
Elfler hakkında kötü konuşmaya başlayan hancının adı Menzil’di. Kısık gözleri ve kabarık beyaz sakalı onu yaşlı gösteriyordu. Hanın kapısından girdikleri andan beri, söylediği sözler ve yaptığı hareketler Adlee’yi ne kadar rahatsız etse de adamın yaşına saygısından dolayı hiçbir şey söylememişti, ancak böyle bir durumda tahammül etmeye devam edemezdi. Sesini yükselterek hancıya emir verdi.
“Kes sesini. Hizmetçilerinden birine söyle hızlıca Balian’a yeni bir oda hazırlasın. Suyun hala sıcak olduğunu umuyorum. Değilse hemen seyise haber gönder. Suyu kaynatmaya başlasın. Balian’ın sıcak bir banyoya ihtiyacı olacak. Bu odanın da yarın sabaha kadar temizlenmesini istiyorum. Anladın mı?”
Menzil şaşkınlıkla Adlee’nin suratına baktı. Şu ana kadar iyi huylu ve ağır başlı olan gencin bir anda parlamasını beklememişti. Adlee ona boş boş bakan hancıya daha sert bir sesle seslendi. “Anladın mı, hancı?” Menzil hemen kafasını aşağı yukarı salladı ve merdivenlere doğru aceleyle koştu. Adlee’nin emirlerini yerine getirmek için beklememesi gerektiğini hissediyordu.
Adlee, Balian’ı kolundan destekleyerek kaldırdı. Kolunu omzuna atıp yürümesine yardım etti. Yavaş ve dikkatli adımlarla odadan çıktılar. Koridorun sonunda bulunan banyoya doğru ilerlediler. “Nasıl hissediyorsun? İstediğin bir şey var mı?” Balian kısık sesle cevapladı. “Sadece sessizlik.” Adlee, onun cevabını duyunca bir daha konuşmadı. Koridorun sonuna vardıklarında banyo kapısını yumrukladı.
*Tak tak tak*
Gecenin geç saatlerinde oldukları için banyonun içerisinde hiç misafir yoktu. Sadece, banyo hizmetçileri günlük temizliği yapıyordu. Kapıyı orta yaşlı, erkek bir hizmetçi açtı. Adlee’nin ona kaşlarını çatarak baktığını fark edince sessiz ve hızlı olması gerektiğini anladı. Hemen Balian’ı diğer kolundan destekledi ve ağırlığını kendi üstüne aldı. Banyodaki diğer hizmetçiler de işlerini bırakarak ona yardım etmeye geldi. Yıllardır birlikte çalışmanın verdiği sessiz anlaşmayla kimin ne yapması gerektiğine hızlıca karar verdiler.
Adlee hizmetçiye emir verdi. “Hızlıca işinizi bitirdikten sonra Balian’ı yeni hazırlanan odasına götürün. Gereksiz hiçbir şey söylemeyin. Anladınız mı?” Adlee’nin gözleri kısık ve tehditkardı. Hizmetçiler onun bakışları altında ses çıkaramadı ve yalnızca başlarını yukarı aşağı salladılar.
Banyo kapısı kapandıktan sonra Adlee derin bir nefes verdi. Hayatı boyunca karşılaştığı tüm zorluklar şu anda ona şaka gibi geliyordu. Görüşme sırasında Orion’a söylediği şeyleri anımsadı. O zamanlar ne kadar kibirli ve vurdumduymazca konuştuğunun şimdi farkına varıyordu. Orion’un sempati dolu bakışlarını hatırladı. Ancak son pişmanlık fayda vermiyordu, bu yüzden artık daha dikkatli hareket etmeleri gerekiyordu.
Adlee odasına doğru yürümeye başladı. Yarın yapması gerekenleri planlarken bir yandan da yanlış bir şeylerin olduğunu hissediyordu. Ancak bu dünyaya hala bir yabancı olduğu için neyin yanlış olduğunu anlayamıyordu. Adlee düşüncelerine dalmışken aniden karşısında beliren kırmızı pencere onu ürküttü.
Kırmızı pencerenin üstünde hızlı bir bildirim akışı oluşmaya başladı. Adlee mesajlarına bakmaya karar verdi. İlk mesajın Perseus’dan olduğunu fark etti. Mesaja tıkladığı anda kırmızı ekranın kenarlarında havai fişekler patlamaya başladı.
[Kahraman hadise sırasında sakinliğinizi korumanızdan etkilendi. Sponsorunuz 100 puan bağışlıyor.]
Adlee’nin bir anda gözleri parladı. Perseus’u görür görmez onun iyi biri olduğunu anlamıştı ancak bu kadar cömert olacağını hiç düşünmemişti. Perseus, bizi gerçekten düşünen sayılı kişilerdensin. Gelecekte istediğin bir şey olursa elimden geldiğince yapacağıma söz veriyorum.
Perseus canlı yayını izlediği yerden Adlee’nin ne düşündüğünü göremiyordu bu yüzden onun biraz garip davrandığını düşündü. Yine de ümit vadeden bir genç olduğunu kabul etmesi gerekiyordu. Uzun zamandır bir krizle bu kadar iyi başa çıkabilen biriyle karşılaşmamıştı.
Adlee, okuduğu ilk mesaj bir bağış olduğu için diğer mesajlardan beklentisini istemsiz bir şekilde arttırdı. Heyecanla diğer mesajları açtığında ise karşılaştığı tek şey hayal kırıklığı oldu. Sizi şeytanlar…
[Mirfak durumun fazla abartıldığını düşünüyor. Adlee’nin de birini öldürdüğünü görmek istediğini söylüyor. Adlee’nin ilk cinayeti için 2000 puan teklif ediyor.]
[Deneb, Balian’ın ağlayan yüzünü yakından görebildiğin için şanslı olduğunu söylüyor. Bir daha Balian’ı ağlatırsan sana 1000 puan verebileceğini söylüyor.]
…
Hızlıca birkaç mesajı da okuduktan sonra aralarında işine yarayacak bir şey çıkmayacağından emin oldu. Odasına doğru ilerlemeye devam ederken aniden banyodan bir gürültü geldi. Koşarak geriye döndü ve banyonun kapısını açtı. Ayakta yarı çıplak bir şekilde sinirden titreyen Balian’ı fark etti. Banyo hizmetçileri korkudan odanın köşesine sinmişti. Banyo kovalarından birinin yerde parçalandığını gördü.
Durumu anlayamamış olan Adlee gözlerinin içindeki soru işaretiyle Balian’a baktı. Balian elini kaldırarak Adlee’nin önünde mavi bir pencere açılmasını sağladı. Adlee’nin neler olduğuna dair bir tahmini vardı ancak emin olmak için mavi pencerenin üstünde bulunan mesaj kutusuna tıkladı. Tıklar tıklamaz eğlenceli bir müzik eşliğinde havai fişeklerin patladığını gördü. Olamaz… Bu Cygnus!
[Kuğu, elfin katledilişini izlemekten oldukça keyif aldı. İyi cinayetler diliyor. Sponsorunuz 5000 puan bağışlıyor.]
Şaşkınlıktan neredeyse küçük dilini yutacak olan Adlee, ne yapacağını bilemedi. Cygnus’un bu kadar küstah olacağını hiç düşünmemişti. Takımyıldızları aşkına, bitsin artık bu gece!
Yorumlar
Yorum Gönder
Efendim?